19 Ocak 2011 Çarşamba

İnişlerim, çıkışlarım… Doğrularım, yanlışlarım

İlk kitabım yayınlandığı zaman gazeteci arkadaşlarımın yanına uğrayıp, kitap hakkında birkaç satır yazmalarını rica etmiştim. Sağ olsunlar kırmadılar. Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz derler ya. O misal. İki satır bile yetmişti. Hepsi destekledi. Övgü dolu sözler sarf etti. Biri hariç.


O bana, o güne kadar nerede durmam, kimler ile birlikte olmam konusunda nasihat verdi. Babam bile benimle bu kadar ağır konuşmamıştı.

Eski yazı işleri müdürüm bana o gün dünyanın kaç bucak olduğunu anlatmıştı aslında. Her ne kadar yanından dişlerimi sıkarak çıktıysam da. Yoldaki parkeleri söylediği kelimelerle ile birlikte sayarken, ne kadar da haklı olduğunu düşündüm. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanlarla birlikte olmak…
Doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanlarla birlikte olmak… Beceren için hayatın sunduğu bir lütuf aslında. Beceremeyen için ise hayatın zulmü… Ben beceremedim çünkü insanları sevdim ve koşulsuz inanıp peşinden gittim. Doğru, yanlış ayrımı yapmaksızın…

Doğru insanlar sizi yerden yere vurur, yüzünüze doğruları söyledikçe, onlar sizin için kötüdür gerçekte. Ya da alaya alırsınız o tipleri, uçmuş, contayı sıyırmış, hayattan zevk almayan tipler olarak nitelendirirsiniz.
Yanlış insanlar ise sizi pof poflar ve gerçekliğin dışında tutar. Böylece hayatı toz pembe görmeye başlarsınız. Bu pembelik ise hata üstüne hata yapmanızı sağlar.

Rahmetli eniştem Özal dönemini yaşarken, Türkiye’yi yobazların basacağını dile getirmişti. Ben ise gülmüştüm. Okumuş adamdı. Sanatçı ruhu vardı. Hayvan ve bitki severdi. Sıkı içerdi. Adam gibi adamdı yani. Doğru söylemiş.

Bugün baktığınızda gerçeklikten uzak yaşadığımızın farkına sadece birkaç kişi varabiliyor. Özellikle son Galatasaray Arena’nın açılışında yaşananlardan sonra… Oysa aynısı Dünya Basketbol Şampiyonasında da yaşanmıştı. Bilet kesecek kimse yoktu. Bu kez bileti Galatasaray camiasına kesebildiler. Aynı şey Fenerbahçe ya da Beşiktaş’ın başına da gelebilirdi. Bilinçli olanlar ‘yanınızdayız’ diye mesajlar atarken, olayı algılamayanlar ise yaşananları taraftar kavgasına çekebilme başarısını gösterdi.
İşte sorun doğru ve yanlışı ayırt edememekte.

Doğru için mücadele verip, sabır göstermek gerekirken, yanlış için kulaktan dolma duyumlarla hareket edilebilmekte. E birde okumayan, masal ve hikayeyi sadece dinlemekten hoşlanan tembel bir toplum olduğumuz için yanlış yapmaya devam ediyoruz.

Bizleri yönetenler de bu zaafımızı çok güzel kullanıyor. Propagandayı sağlam yapıp halkın büyük çoğunluğunu etkiliyor. Zaten önemli olanda inandırıcı olmak değil mi? Buna inananlarda, eline geçirdiği bir silahla ki; bu kalem, bir tabanca ya da küfür bile olabilir, karşıt görüşleri ya da menfaatlerine ters çıkanları yok edebiliyor… Hırat gibi, Mumcu gibi, Üçoklar ve daha niceleri gibi…

Sonuç ? Sonuç yok.

 Bu böyle süregelecek. Ta ki insanlar, insanoğluna bahşedilen yeteneğini kullanana kadar. Düşünüp, kendilerince araştırıp, okumasını öğrenene kadar.

  Ta ki iletişimi sadece konuşmaktan ibaret olmadığını, doğru dinleyebilmenin aslında en iyi iletişim olduğunu görene kadar.

İyi bayramlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder